''Gölün damarları tıkanıyor''

SAÜ Öğretim Görevlisi Doç

SAÜ Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, “Gölü besleyen bütün kaynakların önünü tıkarsak, beslenmesini engellersek; nüfus artışı, fazla yerleşim, ormansızlaşmayı engelleyemezsek su problemi yaşanmaması mümkün değil” dedi.

“BEDELİNİ ÖDÜYORUZ”

Sakarya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, kuraklık sorunu ve Sapanca Gölü’nün durumuyla ilgili Adapazarı Akşam Haberleri Gazetesi’ne açıklamalarda bulundu. Kuraklığın çok önemli bir konu olduğunu söyleyen Yiğit, “Dünyayı ısıtmamızın yarattığı iklim değişikliğinin sonuçlarını görmeye, bedellerini ödemeye devam ediyoruz.  Kuraklık beklenenden daha da hızlı ilerliyor. Çok uzun yıllar öncesi 2050 yılında iklim değişikliklerinin çok hızlı yaşanacağı söyleniyordu, şuanda 2030 yılı ve öncesi konuşulmaya başladı. Bunun gibi birçok öngörü var. Afetler arttı, bunların en önemlilerinden bir tanesi de kuraklık. Dünyanın belli bir kısmı bu kuraklıktan etkilenecek. Biz de yarı kurak bir kısımda yaşıyoruz” dedi.

“SENARYOLAR GERÇEKLEŞİYOR”

Daha önce 50 yılda bir yaşanan kuraklık sorununun 5 yılda bir yaşanacağına ilişkin öngörü ve senaryolar olduğunu hatırlatan Yiğit, “Bu senaryoları yaşamaya başladık. Ülke olarak kurak yıllardan birini yaşadık ve yaşıyoruz. Bakalım gelecek olan yağışlarla kuraklığı aşabilecek miyiz?  Bu dünyanın her yerinde böyle değil tabii ki. Belli bölgeler ciddi kar altında, kar yağışı alıyor. Aslında söylenmesi gereken şu ki ekstrem noktalara kalmamız çok daha uzun sürüyor ve çok daha sık gerçekleşiyor” dedi.

“ETKİLERİ DERİN OLUYOR”

Sakarya’nı genel anlamda şanslı bir şehir olduğunu söyleyen Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, “Çünkü Türkiye ortalamasının üzerinde yağış alıyoruz. Ortalama 850 metrelik bir yağış var yıllık. Elbette ki anomalilerin olduğu seneler oluyor. Arada kurak dönemlerden geçiliyor. Yaşadığımız bu yılın da öyle bir yıl olmasını ümit ediyorum. Yani bir anomali yılı olsun ve devam etmesin diye ümit ediyorum.  Genellikle şöyle bir kanı vardır; Belli aralıklarda ortalama 5-7 yılda bir bu bölgede kuraklık görülür. Sorun değildir, atlatırız şeklinde bakılır.  Ama kuraklığın böyle bir rutini yok. Kuraklık süreğen bir afet, yavaş geliyor ama etkileri derin oluyor. Ne zaman gideceği de bilinmiyor açıkçası.

“KIŞIN SULAMA YAPILIYOR”

Şu anada bu kış yaşadığımız gibi kuraklık geldi yerleşti. Kışın ortasında bile bazı bölgelerde tarlalar sulanıyor. Kış döneminde hiç sulama yapılmayacak bölgeler olmasına rağmen sulama yapılıyor.  Dolayısıyla kuraklığın ne zaman biteceğine çok emin olamıyoruz. Bu sadece birkaç günlük yağışla da bitecek bir kuraklık değil. Toprağın nemi çok azalıyor.  Dolayısıyla toprak nemi azaldığı zaman da toprağın suya doygunluğu ya da işte bitki açısından ya da yeraltı sularının beslenmesi açısından suya dolgunluğu etkisi azalıyor” şeklinde konuştu.

YAPILAŞMA VE DOĞA TAHRİBİ

Sakarya’daki yapılaşma ve doğa tahribinin yarattığı risklere dikkat çeken Doç. Dr. Yiğit, “Yaşadığımız kuraklığın bir ucu da aslında insanın yaptığı bir takım yanlışlıklara, yerleşim alanlarındaki yanlışlara ve plansızlıklara dayanıyor. Elbette ki doğa ile beraber yaşamamız gerekiyor, doğal kaynakları kullanmamız gerekiyor ama doğal kaynağı kendini yenileyemeyecek kadar kullanırsak, koruma-kullanma dengesini çok küçük farkla bile aşıyor olsak, doğanın kendini yenileyememesi ve olumsuz anlamda kısır döngüye girmesi söz konusu oluyor. Bu kadar yapılaşmanın yarattığı bir betonlaşma var. Betonlaşma yüzeysel akışı arttırması sebebiyle yağışın kullanılabilir su haline gelmesini engelliyor.  Yüzeysel akışla kaybettiğimiz için yer altı suları beslenmiyor, toprak beslenmiyor, kullandığımız su alanlarının beslenmesi azalıyor. Kirlilik de artıyor; ama şuan da ikinci planda kalıyor. Bütün bunları işin içine kattığımız zaman betonlaşma bir numaralı yaptığımız hatalardan bir tanesi. Şehirleşmeyi durduralım anlamında söylemiyorum bunları. Şehirleri geliştirirken su geçirgen alanları ortadan kaldırmamız gerek. Belli bir bölgede çok hızlı nüfus artışıyla suya olan talebini arttırdığınız zaman, kısa bir süre sonra su kullanımı konusunda büyük problemler yaşanmaya başlanır. Bunun dünyada bir sürü örneği var. Burada da yaşayacağımız şeylerden bir tanesidir” şeklinde konuştu.

“GÖLÜN DAMARLARI TIKANIYOR”

Sapanca Gölü’yle ilgili uyarılarda bulunan Yiğit, “Elimizde koskocaman bir göl alanı var. Su dolu bir çanak gibi düşünülüyor bu. Bu çanaktan ne kadar su kullanırsak kullanalım yağmur yağar doldurur o çanağı diye düşünülüyor; ama durum bu değil. Doğal denge böyle işlemiyor. Bu bir doğal göl, üstelik çok kıymetli bir göl Sapanca Gölü.  İçme suyu kaynağımızın önemli bir kısmını buradan alıyoruz. Alttan besleniyor aslında, kendini kolay yenileyebilecek bir göl. Bu gölü besleyen bütün kaynakların önünü tıkarsak, beslenmesini engellersek; nüfus artışı, fazla yerleşim, ormansızlaşmayı engelleyemezsek su problemi yaşanmaması mümkün değil.  Bu ne demek? Kalbimize giden 5 ana damardan 3 tanesini tamamen tıkarsanız ya da daraltırsanız kalbimiz bir süre sonra çalışmamaya başlayacaktır” ifadelerini kullandı.

GÖLDEN SU ÇEKİLMESİ

Doç. Dr. Yiğit, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sapanca2da 10 bin tane bungolovdan bahsediliyor. Doğa ile dost deniyor ama bu insanlar su kullanıyor, atık su üretiyorlar. 5 yıl içerisinde bu kadar dar bir alanda içmesuyu havzasının bulunduğu bir bölgede nüfusu bu kadar arttırırsanız, şehrin nüfusunu da arttırırsanız su problemi yaşanmaması mümkün değil. Su kaynağının nerelerde kullanıldığı da önemli,  bu bir içmesuyu ama sanayi için de kullanılıyor. Kocaeli Yuvacık Barajı gölden besleniyor. Barajlar su arzı için yapılır. Bir doğal kaynaktan su aktarımı yapılması söz konusu ise bir yerde bir hata yapılıyor demektir. Barajı normal içme su kaynağından dolduramazsınız. Neden bir baraj doğal içme su kaynağı ile dolduruluyor? Bu sorulara cevap verilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.

“PLANLAMA YAPILMALI”

“Sapanca gölünü su dolu bir çanak olarak görüyorlar sanırım. Ne kadar kullanırsak kullanalım bitmez diye düşünüyorlar” diyen Yiğit: “Böyle bir şey söz konusu değil. Bu gölün de belli bir seviyesi var, belli bir seviyeye kadar kullanma şansımız var. Geri kalanını kullanamazsın.  Sapanca Gölü en alt kota yaklaşmaya başladı. 40 metre geri çekildi. Kurak mevsimde bunlar yaşanabilir ama kullanımı bu kadar arttırırsanız, sanayi için su çekmeye devam ederseniz, barajları doldurursanız o zaman gölün sürdürülebilirliğini sağlayamayız. Bunların oturulup tartışılması gerekiyor” şeklinde konuştu.

YER ALTI SULARI

Son olarak yer altı sularının önemine dikkat çeken Doç. Dr.  Yiğit, “Yer altı suyunu kullandığınız zaman gölün suyunu kullanmış oluyorsunuz. Bunun insanların anlaması gerekiyor. ‘Ben kuyudan su kullanıyorum gölden almıyorum ki’ diyorlar. Ancak o kuyunun suyu gölü besliyor.  Yapılacak olan bütün planlamalarda iklim değişimleri de düşünülerek, koruma-kullanma dengesini milimetrik, arada boşluk bırakmayacak şekilde yönetmemiz gerekiyor. Ne uğruna neyi kaybedeceğimizi bilerek çok iyi planlama yapmamız gerekiyor. Planları da çok iyi uygulamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

güncel gündem haber Sakarya sondakikka